Bu Yazıda Neler Var?
Modern kimya, simyacıların 2 bin yıl önceki ilkel çalışmalarından yola çıkarak, 200 yıl önce gelişmeye başlamıştır.
Yüzyıllar önce, Simyayla ilgilenen insanların çoğunun hedefi aynıydı: Demir ve kurşun gibi sıradan metalleri altına çevirmenin bir yolunu bulmak. Değerinin yanında altının tüm hastalıkları iyileştirdiğine ve sonsuz yaşam kaynağı olduğuna inanılıyordu.
Simya, binlerce yıl öncesine, filozofların, büyücülerin ve hayalperestlerin düşüncelerine dayanır, Simyaya dair ilk yazılara, Mısır (MÖ 1500), Çin (MÖ 600) ve Yunanistan (MÖ 500) kaynaklarında rastlanmıştır. Bazıları, simya sözcüğünün Arapçada ‘Mısır sanatı’ anlamına gelen al-Khem’den geldiğini düşünür.
Çağdaş kimyacılar gibi, eski simyacılar da maddeleri dönüştürmeye çalışmışlardır, Çağdaş kimyacıların aksine onlar, değişimlerin nasıl ve neden meydana geldiğini anlamak için deneyler yapmadılar, Yüzyıllar boyunca, garip karışımlar hazırlayıp kaynatarak büyülerini hazırladılar. Sıradan metalleri altına çevirmenin bir yolunu bulamadılarsa da, simyacılar birçok işlevsel aparat keşfettiler ve karışımlar hazırlama ve damıtma teknikleri geliştirmişlerdir.
Simyaya Dair Teoriler

Simyaya dair ortaya atılan ana teorilerden biri, 4 element teorisidir. Bu teori, tüm maddelerin bu 4 elementin farklı karışımları olduğunu iddia etti. Bu elementler hava, toprak, ateş ve sudur. Her element, 4 özellikten ikisini taşır. Soğuk, kuru, sıcak ve ıslak. Ateş, sıcak ve kurunun; toprak, kuru ve soğuğun; hava, sıcak ve ıslağın; su, ıslak ve soğuğun karışımıdır.

Simya tutkusu, bazı metalleri arzulanan soy metal altına dönüştürme isteğiydi.1669’da Simyacı Hamburglu Hennig Brand aslanın idrarını içeren karşımlarla deneyler yapıyordu. Bu hayvanlardan çıkan altın sarısı sıvının içinde altın bulunduğuna inanıyordu. Ancak fosfor denilen bir madde keşfetti.
Simyanın Reddedilişi
Simya çalışmaları, MS 1400 civarında doruk noktasındaydı. O zamandan itibaren, insanlar çağlar boyu süregelen simyaya dair teorilerle ilgili şüphe duymaya başladı. Deneyler ve dikkatli ölçümler yapmaya başladılar. Gördüklerini, büyülere ve batıl inançlara dayandırmadan açıklamaya çalıştılar. Çalışmalar giderek daha düzenli ve bilimsel bir çerçeveye büründü. Aynı zamanda, yayımlanan kitaplar, bilim adamlarının fikirlerini paylaşmasına yardımcı oldu.
Kimyanın Doğuşu
Kimya ve simya beraber, 17. yüzyılın ortalarına kadar var oldu. Daha sonra 1661’de Britanyalı kimyacı Robert Boyle (1627-91), The Sceptical Chymist kitabını yayımladı. Bu kitap, kimyayı simyadan ayırmaya ve kimyanın kendi başına bir dal olarak kabul edilmesine yardımcı olmuştur.

Roger Bacon (1214-1292), ilk çalışmalarını sihir ve simyaya dayandıran İngiliz öğretim üyesi ve filozoftur, 1250 civarlarında, Fransiscan bir keşiş oldu; bilim ve deneylere döndü, İnsanları sadece eski kitaplarda yazılanları kabul etmek yerine, deneyimlerden ders almaya teşvik etti.
Robert Boyle, bilimsel araştırmanın kurallarını belirleyen keşiş ve filozof Roger Bacon’ın düşüncelerinden yararlanmıştır. 4 element sisteminin çoğu maddenin davranışlarını açıklamaya yetemeyeceğini kanıtlayan deneyler yaptı. Boyle, her elementin daha basit maddelere ayrılamayan tek ve saf bir madde olduğunu söylemiştir. Kimyacıların, arıtılan maddeler üzerine yoğunlaşmasıyla ve maddelerin özelliklerini dikkatli bir şekilde araştırmasıyla beraber, simyaya yönelik ilgi son bulmuştur.
Gelişmeler
- 1766’da Britanyalı bilim adamı Henry Cavendish, çinko ya da demir gibi maddeler üzerine asit dökerek hidrojen gazını üretmenin bir yolunu bulmuştur. Bir kibrit alevinin gazın ateş almasını sağladığını görünce, bu gaza ‘çabuk ateş alan hava’ adını verdi. Böylece havanın gazların bir karışımı olduğunu bulmuş oldu.
- 1772 civarında, İsveçli kimyacı Carl Sheele (1742-1786), havada oksijen olduğunu keşfetti.
- 1781 ‘de Britanyalı kimyacı Joseph Priestley (1733-1804), hidrojen havada yandığında suyun oluştuğunu gösterdi.
Tüm bu sonuçlar 15 yıl içinde toplanmış alsa da, o dönemde kimse bunları tam olarak anlayamadı. Daha sonra 1783’te, Fransız kimyacı Antoine-Laurent Lavoisier Cavendish’in deneylerini tekrarladı ve sonuçları açıklamada element fikrini kullandı.
- Lavoisier, hidrojen ve oksijenin element olduğunu, suyun ise hidrojen ile oksijenin bileşimi olduğunu söyledi. Bunun yanında, metallerin de elementler olduğunu ve asitlerin hidrojen içeren bileşimler olduğu fikrini ortaya attı.

1783’te Fransız kimyacı Antoine-Laurent Lavoisier (1743-1794), hidrojen ile oksijenin karışıp suyu oluşturduğunu göstermek için bu resimdeki aparatı kullandı. Bu, suyun bir element olduğuna dair 2 bin yıllık inancı çürüttü.
Metallerle asitler karıştığında, metal hidrojenin yerini alır ve ortaya gaz çıkar. Lavoisier’in elementlerin birbirinden ayrılarak farklı kombinasyonları oluşturduğunu öne süren görüşü, modern kimyanın temellerinden biridir.